28 Aralık 2014

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine - Arthur Schopenhauer

Öncelikle merhabalar. Saklı Kütüphane'nin ilk kitap incelemesinde Schopenhauer'un Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine kitabından bahsetmek istedim. Aslında bunun bir çok nedeni var. Öncelikli nedeni kitapta hangi tip kitapların okunduğu ve aslında hangi tip kitapların okunmasının gerekliliği tartışılmış. Tabi ki Schopenhauer'un kendi üslubuyla. Hangi kitapların okunması gerekliliğinin tartışılmasından dolayı ilk kitap olarak seçmek istedim.

Öncelikle kitapla Ankara Kitap Kulübü'nün önerisi sonucu tanıştım. Bu yazının yazıldığı ve kitabın okunduğu tarihte Say Yayınları ve Şule Yayınları olmak üzere iki farklı baskısı bulunmakta idi. Açıkçası Şule Yayınları kitabının içeriğini inceleyemedim. Ama farklı kitaplarını okuduğum Say Yayınlarının iyi olacağını düşünerek Ahmet Aydoğan'ın çevirisiyle okumaya başladım.

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine- Schopenhauer
Say Yayınları 4. baskı
Kitap çevirmenin sunuşu haricinde 4 bölümde incelenmekte. Bu bölümler sırası ile: "İnsan Mutluluğunun İki Temel Düşmanı: Istırap ve Can Sıkıntısı", "Okumak ve Kitaplar Üzerine", "Yazarlık ve Üslup Üzerine", "Düşünmek Üzerine". 4. baskısı elimde bulunan kitaba göre çeviri tatmin edici düzeyde olup 4 farklı eseri içerisinde bulunduran bir kitaba göre 143 sayfa olarak da rahatlıkla okunacak seviyede. Kitabın gerçek yazarı olan Schopenhauer ise daha önce okuyanların tahmin edeceği biçimde sert ve çok bilmiş ifadesini devam ettirmekte.

Kitabın ilk bölümü, mutluluğun düşmanlarını ıstırap ve can sıkıntısı olarak tanımlamakta. Daha sonra bu iki kavramı açarak insan davranışlarının nedenlerine girmekte. Yine kendisine göre bu kavramlardan yola çıkarak mutlu ve zengin insan kavramlarını detaylandırmakta.

Kitabın ikinci bölümünde ise yazar, okuma kavramı ve kitapları incelemiş. Belki de en çok ilgi çekmesi gereken kısım bu bölüm ve son bölümün dikkatlice incelenmesidir. Başta okumayı eleştirerek, okuduğumuz kitabın yazarının fikirlerine bağlı kalmanın yanlışlığından başlayıp yazarın düşüncesinin sınırlı olması durumunda okumanın hiçbir anlam ifade etmeyeceğinden bahsetmektedir. Benzer şekilde kitaplar konusunda da kaliteli de olsa bir kitabı almanın o kitabın içeriğini veya o kitabı okuyacağımız zamanı almak anlamında olmadığını, önemli olanın kitaptan maksimum verim elde etmek olduğunu anlatmaktadır. Kaliteli bir kitabı birçok kez okumanın gerekliliğinden bahsederken, kalitesiz kitabı okumaya başladıktan en kısa zaman sonra anlamanın da bir erdem olduğundan bahsetmektedir. İlgili bölümde çok satan kitapların da eleştirilmesini okumaktayız.

Kitabın üçüncü bölümü ise yazma kavramı üzerinedir. Yani yazar ne zaman yazmalıdır sorusuna cevap aramakta olup, anlatacak bir şeyi olduğu zaman yazması gerektiğini söylemektedir. Gerisi boş laf kalabalığı olup para kazanma amacının ötesine geçmeyebileceği ve yakın zaman sonra modasının geçip bir daha hatırlanmayacağını söylemektedir. Önceki bölümle de alakalı olacak biçimde bu tarz kitapların okunmaması gerekliliği söylenmektedir. Üslup konusunda da karmaşık kelime ve anlatımların doğru olmadığını ve hatta eksik olduğunu, gerçeğin ise basit ve yalın bir anlatımla açıklanacağını söylemektedir. Ki bu basitliği yakalayan kitap yazarının aslında konusuna hakim olabildiğini de söyleyerek bazı gerçek bireyleri eleştirmektedir.

Kitabın son bölümünde ise çok fazla kitap okumanın doğru olmadığını, bunun düşünce yetisini öldürebileceğini söylemektedir. Bu kavramı hem okunulan yazarın düşünce sınırlarında kalmak hem de birey için düşünmeye zaman kalmaması konusunda açıklamaktadır.

Sonuç olarak ilk tanıtmak istediğim kitap olarak oldukça kaliteli bir kitap olduğunu düşünmekteyim. Schopenhauer'un her şeyi bildiğini düşündüğü sert üslubuna alıştıktan sonra objektif bir açıdan okunduğunda okuyacağımız kitap seçimlerimizi etkileyebileceğini düşünmekteyim.

İyi okumalar.


Saklı Kütüphane nedir?

Saklı Kütüphane, Google firmasının Blogger veritabanının silinme ve engellenme durumları dışında hep var olmaya devam edeceğini öngördüğüm bir blog denemesidir. Yani bir nebze ölümsüzlüğe atılan bir çığlık olsa gerek.

Bu ölümsüzlük daha önceleri sözlü aktarma ve ilerleyen dönemde yazılı aktarmalar şeklinde insanlık tarafından uygulanmıştı. Şuan tam olarak bilmediğimiz bir biçimde tüm canlı ve hatta cansız kabul edilen organizmamızın temelinde de olmaması için hiçbir neden yok aslında. Canlı olarak DNA'larımızda veya cansız olarak her yerde bulunan bilgi bir sonraki an'a aktarılabilmektedir. Fakat bizim oluşturduğumuz "ben" duygusuyla bedenlerimiz ölümlüdür. Evrendeki her şey gibi dönüşüm halindedir. Bir yenilenme halindedir. İşte bu yüzden evren her yeni zaman diliminde yeni bir saklama biçimi geliştirmiştir.

Blogumda ise okuduğum veya okumak istediğim kitaplar hakkında yorumlarım ve görüşlerim yer alacaktır. Umarım daha sonra okumak isteyenler için güzel bir yol gösterici olabilir. Giriş yazımı sevdiğim bir söz ile kapatayım:

"Bilgi paylaştıkça çoğalır"