Öncelikle kitapla Ankara Kitap Kulübü'nün önerisi sonucu tanıştım. Bu yazının yazıldığı ve kitabın okunduğu tarihte Say Yayınları ve Şule Yayınları olmak üzere iki farklı baskısı bulunmakta idi. Açıkçası Şule Yayınları kitabının içeriğini inceleyemedim. Ama farklı kitaplarını okuduğum Say Yayınlarının iyi olacağını düşünerek Ahmet Aydoğan'ın çevirisiyle okumaya başladım.
![]() |
Say Yayınları 4. baskı |
Kitabın ilk bölümü, mutluluğun düşmanlarını ıstırap ve can sıkıntısı olarak tanımlamakta. Daha sonra bu iki kavramı açarak insan davranışlarının nedenlerine girmekte. Yine kendisine göre bu kavramlardan yola çıkarak mutlu ve zengin insan kavramlarını detaylandırmakta.
Kitabın ikinci bölümünde ise yazar, okuma kavramı ve kitapları incelemiş. Belki de en çok ilgi çekmesi gereken kısım bu bölüm ve son bölümün dikkatlice incelenmesidir. Başta okumayı eleştirerek, okuduğumuz kitabın yazarının fikirlerine bağlı kalmanın yanlışlığından başlayıp yazarın düşüncesinin sınırlı olması durumunda okumanın hiçbir anlam ifade etmeyeceğinden bahsetmektedir. Benzer şekilde kitaplar konusunda da kaliteli de olsa bir kitabı almanın o kitabın içeriğini veya o kitabı okuyacağımız zamanı almak anlamında olmadığını, önemli olanın kitaptan maksimum verim elde etmek olduğunu anlatmaktadır. Kaliteli bir kitabı birçok kez okumanın gerekliliğinden bahsederken, kalitesiz kitabı okumaya başladıktan en kısa zaman sonra anlamanın da bir erdem olduğundan bahsetmektedir. İlgili bölümde çok satan kitapların da eleştirilmesini okumaktayız.
Kitabın üçüncü bölümü ise yazma kavramı üzerinedir. Yani yazar ne zaman yazmalıdır sorusuna cevap aramakta olup, anlatacak bir şeyi olduğu zaman yazması gerektiğini söylemektedir. Gerisi boş laf kalabalığı olup para kazanma amacının ötesine geçmeyebileceği ve yakın zaman sonra modasının geçip bir daha hatırlanmayacağını söylemektedir. Önceki bölümle de alakalı olacak biçimde bu tarz kitapların okunmaması gerekliliği söylenmektedir. Üslup konusunda da karmaşık kelime ve anlatımların doğru olmadığını ve hatta eksik olduğunu, gerçeğin ise basit ve yalın bir anlatımla açıklanacağını söylemektedir. Ki bu basitliği yakalayan kitap yazarının aslında konusuna hakim olabildiğini de söyleyerek bazı gerçek bireyleri eleştirmektedir.
Kitabın son bölümünde ise çok fazla kitap okumanın doğru olmadığını, bunun düşünce yetisini öldürebileceğini söylemektedir. Bu kavramı hem okunulan yazarın düşünce sınırlarında kalmak hem de birey için düşünmeye zaman kalmaması konusunda açıklamaktadır.
Sonuç olarak ilk tanıtmak istediğim kitap olarak oldukça kaliteli bir kitap olduğunu düşünmekteyim. Schopenhauer'un her şeyi bildiğini düşündüğü sert üslubuna alıştıktan sonra objektif bir açıdan okunduğunda okuyacağımız kitap seçimlerimizi etkileyebileceğini düşünmekteyim.
İyi okumalar.